– Pardon bir şey sorabilir miyim? – Yan masa... – Hanfendi, yan masa sizsiniz. İşaret ettiğiniz yerdeki bayan yan masanın sizin olduğunuzu söyledi. Yani kısacası topu size attı. – Sıranızı bekleyin o halde. – Sıramı bekliyorum zaten, başkasının sırasını bekleyecek hâlim yok ya. Ayrıca başınızı kaldırıp o sevecen, insan sevgisi fışkıran, merhamet dolu(!) gözlerinizle yüzüme bir bakarsanız, yaklaşık ikinci Ramses zamanından beri sıranın bende olduğunu göreceksiniz. – İyi o zaman, derdiniz neyse söyleyin bayan. – Derdim, bayken birdenbire tarafınızdan bayan oluvermek. Az bir şey lütfedip suratıma bakarsanız, erkek olduğumu mutlaka fark edeceksiniz. – İyi iyi, söyle. – Aşk bu mu?.. Dirinim… Sevda bu mu?.. Dirinim… Hayaaat bu muuu? – Kardeş iyi misin sen?! – Oohh! Şükürler olsun. Nihayet o paha biçilmez dikkatinizi çekmeyi başarabildim. – Kardeşim ne istiyorsun? – Ayda iki milyar maaş, dubleks bir ev, güzel bir eş ve S300 model bir Mercedes. Ekmeğim elden, suyum ise gölden olsun istiyorum. Evet evet, bunu istiyorum. – Yani hayretsiniz ha. Sırada bir sürü insan var, derdiniz neyse söyleyin. Oyalamayın beni canım aaa. – Haa, af edersiniz çay ve sigarayla aranıza girdim galiba. Ha bir de haroşa hırka vardı di mi? Bi ters bi düz, bi ters bi düz... Derdime gelince aslında bu bir dert değil basit, küçücük bir soruydu. Lâkin sayenizde dert hâline geldi. Aslında biz bugün sizinle birkaç kez karşılaştık. Daha doğrusu ben sizinle karşılaştım. Siz daha henüz benimle karşılaşmadınız. Sabahleyin danışmadaki makamınıza(!) geldim. Tam yardım isteyecektim ki bu durum size garip bir şekilde malû»m oldu ve suratıma bile bakmadan başparmağınızı havaya dikip “ikinci lololop” yaptınız. Tercüme edemedim tabi. Fakat işaret ettiğiniz kata doğru çıktım ve oradaki gevşekdaşınızın başparmağı tarafından size yollandım. Sonra siz tekrar parmağınızı havaya diktiniz. Ben de tekrar yukarıdaki parmağa çıktım. O parmak da beni tekrar sizin parmağınıza yolladı. Ben yukarı aşağı, yukarı aşağı çizgi film gibi koşturduktan sonra sizin parmağınızda karar kıldım. Az önce yan tarafı işaret edince, yan katı kastettiğinizi zannedip korktum. Çünkü normal olarak yan kat diye bir şey yok. Söz konusu yerde apartman boşluğu var. Az kaldı oraya atlayarak teklifinizi değerlendirecektim fakat ne çeşit bir organizma olduğunuzu merak edip vazgeçtim. Şimdi de huzurlarınızdayım. – Ayyy, çeneye bak ya. Konuya girin beyefendi, sorununuz ne? – Hazır tenezzül etmişken değerlendirip hemen konuya giriyorum. Annemin sağlık karnesinin vizesini nasıl yeniletebilirim? Ya da şöyle sorayım, ben şimdi ne halt edeceğim? – Vukuatlı nüfus örneği ve kitapçık... Aldınız di mi kitapçığı? – Kitapçığı değil kitapçıyı bile aldım. Beş lirayı da verdim. Ama hâlâ ne işe yaradığını bilmiyorum. Her katta bi tane tutuşturdular elime. – Üzerinde sosyal güvenlik numaranız yazıyor, onu istiyoruz. – Haa, gerçekten de beş liraya değer bir bilgiymiş. Şiiişşt! Çok gizli. E be bayan gökten inmedi ya bu kitapçık? Bunları siz bastırdınız. Bu numaraları bize vermeden alamıyo musunuz? Defterde kayıtlı olduğumuz yerin yanına direk yazıverin olsun bitsin. Benim beş liramdan ne istediniz? Ama bu numara işi iyi numara haa. Herkesten beş lira, sizi sizii! – Bilmiyorum bak, eğer almadıysanız siz zararlı çıkarsınız. Şimdi beş lira vermiyim diye ilerde yirmi lira verirsiniz. – Bayan ne kadar da az kötüsünüz. Veremle kanser arasında seçim yapmama yardımcı olduğunuz için sağ olun. Olsun bayan olsun. Biz icabında delikanlı gibi yirmi lirayı da veririz. Biz yirmilikle sigaramızı tutuşturuyoruz zaten, yani öyle bol… – Kitapçığın içindeki şıkları bir muhasebeciye doldurtun. Yanlış olursa beş lira daha verirsin. – Ay ne değerli kitapmış be. Şuraya bak, güvenlik numaramız bile bizden daha güvenlikte. Bence sizin yanlışınız var bayan. Bu canına yandığımın kitapçığı sosyal güvenlik numarası kitabı olamaz. Yaa bu ne özen? Şimdi özel ilgi de istiyodur bu sayın kitapçık. Eve gidince kokulu kapla kaplayıp, köşelerine de kıskaç takayım bari. – Sakın köşelerini kırıştırma, beş lira daha verirsin. – Bayan, siz danışma mısınız yoksa kitapçık kullanma kılavuzu mu? Annemin sağlık karnesinin vizesi n’olcak heeeyy? – Vukuatlı nüfus örneğiyle kitapçığı verin bana. – Aman alın yaa, alın. Alın da bitsin şu işkence. Ne Hint kumaşı kitapmış be. Şimdi buruşturup atıcam şunu haa. – Bükme kitapçığı, beş lira daha verirsin. – Ben sizi büksem nasıl olur? – Ne kızıyosun beyfendi? Her önüne gelen bana soru soruyo yaa. Ne bu bee? Doydum canıma artık, yeter be yeteeer. – A a! İnan olsun fıkra gibisiniz bayan. Tepenizin üstünde danışma yazıyo, bu sizin işiniz. Herhalde size sorulucak. Maaşınızı bana verin, bana sorulsun. – Az bekle. – Nereye gidiyosunuz? – Tuvalete gitmek için de sizden izin alacak değilim herhalde. Sonuçta insanız değil mi? – Eee akşama kadar çay içerseniz olacağı bu tabi. Tamam artık, siz tuvaletten çıkana kadar yeni bir kanun daha çıkar. Haydee yeni bir kitapçık daha. Peki, ben n’apıcam şimdi? Bizim karne kitapçıkla tuvalet arasında bir yerlerde kaynadı gitti. – Köşedeki arkadaşa sorun. – Bayan, hiç olmazsa görün. İşaret ettiğiniz yerde süpürge var. Arkadaşınız ya harika süpürge taklidi yapıyo ya da burda maaşla süpürge çalıştırılıyo. Akıl vermek gibi olmasın ama bu katta sizin dışınızda yaşayan tek bayan, yanınızdaki masada oturuyo ve o da dantel örneği çıkarıyo. Önce ona gittim. “Şaşırttın beni bee!” diyerek size sepetledi. Bi daha nasıl gideyim! Ya örnek yanlış olursa? Yer beni, inan olsun. – Bana mı diyosun? Kardeşim, derdini söylemedin ki. Gelip örneğin önüne geçtin ondan şeettim, dur geliyim. – Siz oturun bayan, sakın kalkmayın. Amman kalkmayın ki yumurtalarınız soğumasın. Ben yavaş yavaş, kimsecikleri rahatsız etmeden ölebilirim burda. Hayır, müdürünüze şikâyet edicem ama o da boncuk diziyodur şimdi. Şuraya bak yaa, sanki el sanatları kursu. – Tamam beyefendi, uzatmayın bi şeyi. Biraz bekleyin, ben bir tuvalete gidip geleyim bakıcam size. Siz gidin kitapçık alın gelin. – Siz tek yumurta ikizisiniz galiba. Ya da birbirinizden klonlamışlar sizi. Ama bu kadarı da yeter artık haa. Teker teker gelin kopya kardeşler. Caartttt! Hehh, alın size kitapçık, alın. Hem de bir sürü. – A a! N’aptınız? – Ne sihirdir ne keramet, el çabukluğu marifet. Bence burda bir danışma daha kurulsun. Sizin danışmanıza danışmak için önce ona danışalım!